Klasik Türk Edebiyatında İlk Mersiye: Hamza Bey Mersiyesi
(The First Elegation in Classıcal Turkish Literature: Hamza Bey’s Elegy
)
Yazar
|
:
Emrah Gülüm
|
|
Türü |
:
|
Baskı Yılı |
:
15
|
Sayı |
:
30
|
Sayfa |
:
237-253
|
Özet
Ölüm, tüm canlılar için kaçınılmaz bir sondur. Ancak en nihayetinde öleceğini bilerek yaşayan tek canlının da insan olduğu düşüncesi hâkimdir. Buna rağmen insanoğlu, “her ölüm erken ölümdür” gibi söylemler geliştirmekten de geri kalamamış; sevdiği kişilerin ölümünü kabullenmek konusunda her çağda sıkıntılar çekmiştir. Bunun neticesinde ölen kişinin bir şekilde adının anılması ve hatta adının uzun yıllar yaşatılması için bazı gelenekler üretmiştir. Ölen kişinin arkasından ağıtlar, türküler yakılması; ölen kişinin gömüldüğü yerin mezar haline getirilmesi ve ziyaret edilmesi; ölen kişi adına bir hayır yapılması veya kurban kesilmesi; çeşme yaptırılması veya vakıf kurulması; ihtiyaç sahiplerine yardım yapılması gibi birçok gelenek, bu “ölümü kabullenememe”nin doğrudan ya da dolaylı olarak bir sonucu olmuştur.
Edebiyat alanında ise şairler, ölen kişiler için şiirler söylemiş; bu şiirler zamanla mersiye adı verilen edebî türün yaratılmasına vesile olmuştur. Edebiyat tarihimiz boyunca çok önemli ve aynı zamanda çok dokunaklı olmaları sebebiyle okuyanı derinden etkileyen mersiyeler kaleme alınmıştır. Bu mersiyelerin sayesinde şiirin atfedildiği kişinin adı yüzyıllar sonra bile anılmaya devam etmiştir. Mersiyeler, ölen kişi hakkında geniş bilgi vermesinin ve verdiği bilgiler sayesinde tarihi birer kaynak olmasının yanı sıra o dönemin ve dönemin insanlarının ölüme karşı bakış açısını ve farklı topluluklardaki inanış ve gelenekleri sunması bağlamında önemli kaynaklardır.
Ahmedî, yaşadığı dönemin siyasi karışıklığı sebebiyle oradan oraya savrulmuş, birçok beyliğe ve beye intisap etmek zorunda kalmıştır. Her ne kadar ömrünün büyük bir kısmını Germiyanoğulları Beyliği kontrolündeki Kütahya’da geçirse de bir dönem Aydınoğulları Beyliğinde İsa Bey’in himayesinde de bulunmuştur. Hatta İsa Bey’in oğlu Hamza Bey’in hocalığını yapmayı ummuş; onun için ders kitabı niteliğinde eserler kaleme almıştır.
Anahtar Kelimeler
Aydınoğulları, Ahmedî, İsa Bey, Hamza Bey, Ölüm, Mersiye, Ağıt.
Abstract
Death is an inevitable end for all living things. However, there is a common belief that humans are the only living creatures knowing that they will eventually die. Despite this, human beings could not fail to develop discourses such as "every death is an early death" and mankind has had difficulties in every age to accept the death of the people they love. As a result of this, some traditions have been derived to commemorate the name of the deceased in some way and even to keep her/his name alive for many years. Many traditions such as lamenting after the deceased, singing folk songs; burial and visiting the place where the deceased is buried; a charity or sacrifice on behalf of the deceased; making a fountain or establishing a foundation and helping the needy on behalf of the deceased etc. have been a direct or indirect consequence of this “not accepting death”. In the field of literature, poets sang poems for the deceased. These poems have been caused in the creation of a literary genre called elegy over time. Throughout our literary history, very important elegies have been written that deeply affect the reader because they are very touching. Thanks to these elegies, the name of the person to whom the poem is attributed continued to be mentioned even after centuries.
Keywords
Aydınoğulları, Ahmadî, İsa Bey, Hamza Bey, Death, Elegy, Lament.